GAZZE’NİN KANAYAN YARASI: SESSİZLİĞİN İÇİNDE KAYBOLAN ADALET

Gazze’de son dönemde yaşanan trajik olaylar, dünya genelinde derin bir üzüntü ve öfke uyandırdı. İsrail’in Gazze Şehri’nin Daraj mahallesinde, sabah namazı kılınan bir okulun vurulması sonucunda, 100’den fazla insanın hayatını kaybetmesi, sivil halkı hedef alan bu tür saldırıların yarattığı yıkımı bir kez daha gözler önüne serdi. Bu olay, sadece Gazze halkı için değil, tüm insanlık için derin bir yara açtı ve küresel kamuoyunun vicdanını sorgulamasına yol açtı. Ancak, bu vahşet karşısında beklenen güçlü ve birleşik tepki yine gelmedi. Bu sessizlik, küresel Müslüman topluluğunun üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmekte yetersiz kaldığını bir kez daha gözler önüne seriyor.

“Sözde Müslüman dünyası” kavramı, özellikle İslam dünyasındaki siyasi ve toplumsal tartışmalarda sıkça kullanılan bir terimdir. Bu kavram, 1,8 milyar Müslümanın ortak bir kimliği, amaç birliğini ve ortak bir davayı paylaştığını ima eder. Tarih boyunca, bu birlikteliğin adaletsizliğe ve baskıya karşı durabileceği, mazlumların sesi olabileceği düşünülmüştür. Ancak Gazze’deki bu üzücü olay, bu idealin ne kadar uzak ve gerçekte ne denli etkisiz olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Müslüman ülkeler arasında siyasi birlik olmadığı gibi, mezhepsel farklılıklar ve ulusal çıkarlar bu birliğin önündeki en büyük engeller olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle, Gazze’de yaşanan bu olay, bir dönüm noktası olabilecek nitelikteyken, bölgedeki ülkelerden ve Müslüman liderlerden gelen tepkiler sessizliğin ötesine geçemedi. Eğer gerçek bir Müslüman birliği olsaydı, bu olaylar dünya çapında kitlesel protestolar ve siyasi baskılarla karşılanırdı. Ancak, bu yaşanmadı.

Bu parçalanmışlık, tarihsel ve politik bağlamda daha da derinleşmiştir. Sömürgecilik dönemi, Müslüman ülkeler arasında yapay sınırlar oluşturmuş, bu sınırlar ulusal çıkarları ön plana çıkararak ortak bir Müslüman kimliğini zayıflatmıştır. Jeopolitik çıkarlar, Batı ile olan ilişkiler, mezhepsel çatışmalar ve bölgedeki dış güçlerin müdahaleleri, Müslüman dünyasının birlik olmasını imkânsız hale getirmiştir. Ancak bu durum, adaletin peşinde koşmayı bırakmak anlamına gelmemelidir. Tam tersine, bireylerin ve toplulukların, bu zayıf siyasi yapıların ötesine geçerek, İslam’ın özünde yatan adalet ve merhamet değerlerini hatırlaması gerekmektedir. Hükümetlerin tepkisiz kaldığı durumlarda bile, bireylerin ve sivil toplumun sesini yükseltmesi, bu olayların unutulmaması için kritik önem taşımaktadır.

Gazze’deki bu olay, uluslararası toplumda geniş yankı uyandırdı. İsrail’in bu tür saldırıları uluslararası hukuk açısından tartışmalı bir zeminde yer almaktadır. Birçok ülke ve uluslararası kuruluş, saldırıları kınamakla birlikte, etkili bir çözüm üretme noktasında yetersiz kalmaktadır. El Fetih hareketi, bu olayı “iğrenç bir katliam” olarak nitelendirirken, Ürdün ve Mısır gibi ülkeler de saldırıyı kınamış, ancak somut adımlar atılmamıştır. Bu sessizlik, adaletin sağlanması yönündeki umutları zayıflatmaktadır.

Bugün Gazze’de yaşananlar, tüm dünyada Müslümanların omuzlarına büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Bu sadece bir trajedi olarak kalmamalı, aynı zamanda adaletin sağlanması için bir çağrı olmalıdır. Dünya bugün sarsılmasa da, değişim, bu adaletsizliği kabullenmeyenlerin yüreklerinde filizlenecektir. Müslüman dünyası siyasi bir güç olarak var olmasa da, ortak insani değerler ve evrensel bir insanlık hareketi oluşturma potansiyeline sahiptir. Bu potansiyeli gerçeğe dönüştürmek, tüm Müslümanların sorumluluğudur.

Sonuç olarak, Gazze’deki bu üzücü olay, birleşik bir Müslüman dünyasının eksikliğini bir kez daha acı bir şekilde ortaya koymuştur. Ancak bu eksiklik, bir bahane olmamalıdır. Aksine, adalet ve insanlık için mücadele etmek, bu sessizlikle karşılanan olayların tekrarını engellemek için bir fırsat olarak görülmelidir. Artık birlik söyleminin ötesine geçip, kaybedilenlerin anısını onurlandıran ve gelecekteki trajedileri aynı sessizlikle karşılamayan anlamlı adımlar atma zamanı gelmiştir. Adaletin sesini duyurmak, insanlığın ortak bir görevi ve her birimizin üzerindeki bir yükümlülüktür. Bu yükümlülüğü yerine getirmek, Gazze’de yaşananların unutulmasına izin vermemek ve bir daha asla tekrarlanmamasını sağlamak adına elimizden geleni yapmalıyız.

Gazze’de yaşanan bu trajik olaylar, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Bu olaylar karşısında sessiz kalmak, sadece suç ortaklığı değil, aynı zamanda insanlık onuruna da aykırıdır. Müslüman dünyanın ve uluslararası toplumun, bu tür saldırılara karşı daha güçlü bir duruş sergilemesi, gelecekte benzer trajedilerin yaşanmaması için gereklidir. Gazze’de yaşananlar unutulmamalı, aksine adalet ve barış için bir dönüm noktası olmalıdır.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp
Picture of Mohammad Hasan Kabir
Mohammad Hasan Kabir

Stratejik iletişimden kamu diplomasisine, gençlik eğitiminden kültürel projelere uzanan çok yönlü bir vizyonla, 2014 yılından bu yana ulusal ve uluslararası düzeyde hizmet sunmaktadır.